AHMED ARİF

Süreya’nın ‘Dostuna yarasını gösterir gibi’ diye şiirlerini anlattığı, hasretinden eskittiği prangaları yıllarca kendine yol yapan, naif sevmenin yakıştığı en güzel adam, dik duruşlu, Anadolu şairidir o.

Ahmed Arif. Diyarbekirli, tek şiir kitabı ile meydan okuyan büyük şair.

Ahmed Arif Cemal Süreya ve Nazım Hikmet hayranıdır. Yerleri onun için çok farklıdır. Cemal Süreya için;“Ama sen ki benim yarı parçamsın. Suyun ötesindeki parçamsın!” der. Ve hatta öyle ki Süreya’nın kardeşi ile evlenmek isteyecek ama gömleği olmadığı için karşısına çıkmayacak kadar ince, Nazım içinse; “Bir Nazım sarhoşuyum. Ezbere canımı verebilirim” diyerek, Nazım’ın aleyhine konuşulmasına tahammül edemeyip Nazım’ın akrabalarına bile meydan okuyacak kadar büyüktür hayranlığı. Ama Ahmed Arif kadar Süreya’da onu çok sever çok değer verir. Hatta bence en güzel o anlatır Ahmed Arif’i. Ona göre; ‘Nazım Hikmet, şehirlerin şairidir. Ovadan seslenir insanlara, büyük düzlüklerden. Ovadan akan “büyük ve bereketli bir ırmak” gibidir. Uygardır. Ahmed Arif ise dağları söylüyor. Uyrukları tanımayan, yaşsız dağları “asi” dağları. Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri. “Daha deniz görmemiş” çocuklara adanmıştır. Kurdun kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir, bir hançer kabzasına işlenmiştir. Ama o ağıtta, bir yerde, birdenbire bir zafer şarkısına dönüşecekmiş gibi bir umut, keskin bir parıltı vardır. Türkü söyleyerek çarpışan, yaralıyken de, arkadaşları için tarih özeti çıkaran, buna felsefe ve inanç katmayı ihmal etmeyen bir gerillanın şiiridir. Karşı koymaktan çok, boyun eğmeyen bir doğa içinde. Büyük zenginliği ilkel bir katkısızlık olan atıcı, avcı doğa içinde.’ olarak anlatır. Daha güzel bir anlatım şekli olamaz.

Ahmed Arif.. Davasına da aşkına da sadık bir şair, aşık.

Otuzüç Kurşun’u yazdığında her yerde okunup, dikkatleri üzerine çekeceğini bilmiyordu. Bir gece gelip aldıklarında sabaha kadar dövüp, defalarca sorgulayıp, oku denmesine rağmen okumayıp, çöplükte ölüme terk edilir. Ama taviz vermez kendinden. Çünkü o ‘Acı çekmek de bir yerde sevda gibidir, her kula nasip olmaz diyordu. Tüm baskı ve işkencelere rağmen dik durmaya çalışmıştır; yüksek öğrenimini tamamlayamamak pahasına bile olsa.

Davasına olduğu kadar aşkına da sahip çıkan ve hiçbir zaman bırakmayan bir aşıktı. Onun aşkı başkaydı. Bütün mantıkların, zamanların dışında saf, naif, sadık ve tamamen koşulsuz bir aşk. Onun aşkı o kadar büyüktü ki kimi zaman sevdasını bir kenara bırakıp önemli olanın Leylası olduğunu söyler; “Benim için çok mühim olan, sana aşık olmak veya aşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım?” ya da “Öylesine hülya, kutsal ve uzaksın ki allah kahretsin beni” der. Leyla’sına karşı hiçbir egosu olmadığını,aksine mecbur olduğunu o kadar güzel temiz dile getirir ki bir mektubunda yine; “Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim, bundandır… Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun, insan ediyorsun, yaşatıyorsun..” Aynı zamanda sevdiği kadının öyle güzel inceliklerini dile getirir ki hayran olmamak içten değil; “Gözlerinden, burnunun, üst dudağına düşen fark edilmez incecik gölgesinden öperim canım. Öperim ömrüm. Yaşşa!” Böyle büyük bir aşk yaşayıp onun özleminin de büyüklüğünü de tahmin etmek zor olmaz. Ama ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ derken o büyüklüğünü hissetmemek imkansızdır ya da “Özlemektir seni, geberesiye. Ses etmektir, haykırmak ‘Leyla!’ bir tenha saatte geceler yarı. Ömrümüz çelimsiz, kısa. Çabamız korkunç ama. Ayaklarımızı bastığımız toprağın, kokladığımız havanın, şunun bunun en ibne, en akla gelmez derdini dert edinmek. Kendimizi duymaya, yaşamaya yönelmek bile yasak.” derken ki şiddetini anlamamak çok zor. ‘Ve sen geçersin içimden, bitmek bilmezsin..’ demesinde ki naifliği ise aşkının güzelliğini tekrar gözler önüne serer. Arif aşkının karşılıksız olduğunu bilmesine ve Leyla’sının evlenmesine rağmen umudunu kaybetmez ve aşkına hep sahip çıkar, sevdasını terk etmez bunu da dile getirmekten hiç çekinmez;“Beklemesini, dayanmasını bilen biriyim.” der. “İhtiyarlayacak olsam bile seni bekleyeceğim” ile vazgeçmeyeğini belirtir hep.

Ahmed Arif’tir o; sevdanın ve direnişin şairi..

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın